Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır. Salât ve selam güvenilir ve sözünün eri olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’e olsun.
Değerli mümin kardeşlerim,
Kehf Suresi’nde, kendi içinde bu surenin anlamlarının bir kısmını ele alan kısmi manalar bulunmaktadır. Ancak ona çok şey kıyas edilebilir. Allah Azze ve Celle buyuruyor ki:
﴾ سَيَقُولُونَ ثَلَاثَةٌ رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْ وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْماً بِالْغَيْبِ وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْ قُلْ رَبِّي أَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ مَا يَعْلَمُهُمْ إِلَّا قَلِيلٌ فَلَا تُمَارِ فِيهِمْ إِلَّا مِرَاءً ظَاهِراً وَلَا تَسْتَفْتِ فِيهِمْ مِنْهُمْ أَحَداً (22) ﴿
“(Sonra gelenler) bilmedikleri konuda karanlığa taş atar gibi tahminler yürüterek, “Onlar üç kişidir; dördüncüleri de köpekleridir” diyecekler; “Beş kişidir, altıncıları köpekleridir” diyecekler. “Onlar yedi kişidir, sekizincisi köpekleridir” diyecekler. De ki: “Onların sayısını rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır. Artık onlar hakkında gerçeği açıklama dışında tartışmaya girme ve kimseden de onlarla ilgili bilgi isteme!”
[ Kehf Suresi: 22 ]
Evet, Rabbim neden onların tam sayısını zikretmedin? Allah Teala onların sayıları hakkında oluşan görüş farklılıklarını zikretmiş ama sayılarını söylememiştir. Gerçek şu ki, bu konu bizi çok derin bir alana sevk ediyor. Mesele şu, insanın beş duyusu vardır ve önünde de vakıa vardır. Önünde duran bu gerçekte, algı aracı beş duyusudur. Sesi olan şey kulakla işitilir, kokusu olan burunla, dokusu olan deri ile, sureti olan şey göz ile algılanır. Özü ortaya çıkan varlığın bir alanı, ağırlığı, uzunluğu, genişliği, yüksekliği ve rengi vardır. Bunları algılamanın yolu beş duyu organıdır. Buna da duyusal yakîn yani duyular ile kesin olarak algılama denir. Şimdi kendisi yok olan şeyin izleri kalır. Biz hepimiz bu camide elektrik olduğuna kesin olarak inanıyoruz. Bununla birlikte aslında onu görmüyoruz, göremiyoruz. Ama ışıkların yandığını görüyoruz. Yazın sesin yükseldiğini, klimanın sesini işitiyoruz. Klimanın sesi ile birlikte soğukluğunu da algılıyoruz. Ve yine ışıkların yandığını… Bunlar elektriğin var olduğunun kat’i yani kesin delilleridir. Biz onu göremesek de, elektrik kendi zatında görünür olmasa da izleri kalmakta. Tıpkı izlerin arkasındakini keşfeden araç, akıl gibi… Şöyle ki, Allah Azze ve Celle’ye iman, duyular yoluyla elde edilmez. Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
﴾ لَا تُدْرِكُهُ الْأَبْصَارُ وَهُوَ يُدْرِكُ الْأَبْصَارَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ (103) ﴿
“Gözler O'nu idrak edemez; O, gözleri idrak eder. O, Bütün ayrıntıları bilendir, her Şeyden haberdardır.”
[ Enam Suresi: 103 ]
“Bakmazlar mı?”
[ Gaşiye Suresi: 17 ]
﴾ أَفَلَا يَعْقِلُونَ (68) ﴿
“Hiç düşünmezler mi!”
[ Yasin Suresi: 68 ]
﴾ قُلِ انْظُرُوا مَاذَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا تُغْنِي الْآيَاتُ وَالنُّذُرُ عَنْ قَوْمٍ لَا يُؤْمِنُونَ (101) ﴿
“De ki: “Göklerde ve yerde neler var, bir baksanıza.” Fakat ayetler ve uyarılar, inanmayan bir topluma hiçbir fayda sağlamaz.”
[ Yunus Suresi: 101 ]
﴾ فَلْيَنْظُرِ الْإِنْسَانُ إِلَى طَعَامِهِ (24) ﴿
“Her şeyden önce insan, yediği yemeğine bir baksın.”
[ Abese Suresi: 24 ]
﴾ فَلْيَنْظُرِ الْإِنْسَانُ مِمَّ خُلِقَ (5) ﴿
“İnsan neden yaratıldığına bir baksın.”
[ Tarık Suresi: 5 ]
﴾ وَكَأَيِّنْ مِنْ آيَةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا وَهُمْ عَنْهَا مُعْرِضُونَ (105) ﴿
“Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki onlar bu delillerden yüz çevirerek geçip giderler.”
[ Yusuf Suresi: 105 ]
Allah Subhanehu ve Teala’yı akılla kavrayabilmenin tek yolu kainattır. Buna istidlal denir. İstidlal yoluyla yakîn inanç yani akıl yürütme ile kesin inanca ulaşma denir. Bu peygamberlerin imanıdır. Kuran’a iman da böyledir. Kuran’a mucizevi yönüyle, Peygamberlere ise semavi kitaplar vasıtasıyla iman edilir. Allah’a kâinat ile ulaşılır. Fakat dikkat edin, Bir şeyin özü bizim için görünmez olduğunda onunla birlikte izleri de kaybolabilir. Bir şeyin özünü duyularla algılarız. Özü görünür olmaz da izleri kalırsa o zaman da onu akılla biliriz. Ama bir şeyin hem özü hem de izleri bizim için gayb ise, cinler, melekler, ahiret günü, çok uzak geçmiş ve uzak gelecek gibi, bu konular ancak sadık haber ile bilinebilir. Müslümanların yaptığı en büyük hata, Allah’a bırakmaları gereken konu hakkında akıllarıyla hükmetmeleri, üzerinde düşünmeleri gereken konuyu Allah’a bırakıp akıl yürütmemeleridir.
Bu sebeple Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
(( تفكروا في مخلوقات الله ولا تفكروا في ذاته فتهلكوا ))
“Allah’ın yarattıkları hakkında düşünün, zatı hakkında düşünmeyin yoksa helak olursunuz.”
Örnek verecek olursak, içinde on bin ürünü olan, dijital hafızaya sahip hassas elektronik bir terazisi olan bir bakkal dükkanı vardır. Bu terazi çok pahalıdır, çok pahalı ama çok hassastır. Büyük bir kapasiteye sahiptir. Ancak taşıyabileceği ağırlık elli gram ile elli kilo arasında değişir. Yani mesela arabanızı onunla tartmak isterseniz teraziyi kırarsınız. Çünkü o araba tartmak için üretilmemiştir. Bakkal dükkanı için üretilmiştir. Eğer onu bu şartlar altında kullanırsanız en iyi sonucu alırsınız. Allah’ın zatı hakkında aklı ile hüküm veren her insan helak olur. Kardeşim, eğer melekler hakkında kesin bir delilin yoksa inanmam. Ama kesin bir delil yoktur. Zira meleklere iman haberî bilgiye yani vahye dayalı bir bilgidir. Allah’ın varlığına, peygamberlerine, sözlerine yani Kuran’a kesin bir şekilde iman ediyorsanız Kuran size meleklerin varlığını haber veriyor. Meleklere iman bir tasdik, onaylama inancıdır. Ama Allah’a iman hakiki, tahkiki imandır. İnsan cahil zamanlarında meleklere de tahkiki bir şekilde inanmak ister. Ama Allah’a iman bunun fıtrattan geldiğini söyler. Allah’ın varlığına, rububiyyetine, uluhiyyetine, güzel isim ve sıfatlarına, birliğine dair kendinizden tahkiki deliller istemeli ve size haber verilenlere iman etmelisiniz.
Şimdi, Rabbimiz Azze ve Celle kitabında bize bazı kıssaları anlatırken sınırlı bilgiler verir. Mesela, filanca kişinin ismini zikretmez, mekanı, zamanı, ayrıntıları vermez. Biz ise bu isimleri, yerleri, zamanları ve ayrıntıları öğrenmek için uğraşarak büyük bir hata yaparız. Peki sonra ne oldu? Acaba Yusuf (a.s) Aziz’in karısıyla evlendi mi evlenmedi mi? Adı gerçekten İzdiha mıydı? İnsan Allah’ın hiç zikretmediği ayrıntıları, bilgileri, isim ve yerleri, zamanları talep ettiğinde bu insan Allah’ın hikmetini de bozmak istemiş olur. Çünkü Allah Azze ve Celle bu kıssanın tekrar edebilen bir örnek olmasını murad etmiştir. Siz bunun bir hikaye, tarihi bir şey olmasını istersiniz. Ayet size açıkça belirtmek istediğim bu noktada çok önemli ve nettir. Mesela Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:
((تجب الزكاة بالقمح، والشعير، والتمر، والزبيب))
“Buğday, arpa, hurma ve kuru üzümün zekatı vardır.”
Sadece böyle dedi. Bir kişinin kiraz tarlası var ve onu bir milyon liraya sigortalatmış, “Bunun zekatı yok” diyor. Sonra birinin elma ağacı tarlası var, sonra biri çilek yetiştiriyor. Çok pahalı şeyler için bunların zekatı yoktur diyor. Bunu sana kim söyledi? Alimler diyor ki: zekât bir şeyin illeti yani asıl sebebi ile vacip olur malın kendisi ile değil. Peki illeti nedir? Kıymeti olan bir mahsul olmasıdır. Allah Azze ve Celle bu kıssayı zikreder ve onun üzerine milyonlarca konu kıyas edilir. Ayrıntı sormayın. Allah Teala onlardan bahsetmemiştir.
Yani dedim ki, bir profesör öğrencilerine başarılı bir ticaretin faktörlerini anlatmak istese der ki: Benim bir arkadaşım var, kalabalık bir yerde bir dükkan satın aldı. İnsanlar için hayatî olmayan bir ürün satın aldı. Mesela bir gıda, en iyi türünü seçti ve ona ortalama bir fiyat koydu. Borçlanmadı, insanlarla iyi ilişkiler kurdu. İşte başarılı bir ticaretin özellikleri bunlardır. Çünkü hoca edebî ve özgün konuşan bir insan. Ve bu faktörleri bir hikaye şeklinde, metafor olarak zikretti. Bir öğrenci kalkıp, parmağını kaldırdı ve dedi ki “hocam bu adam sizin arkadaşınız olan, beyaz tenli mi, esmer mi? Dese, bu dersi hiç anlamamış demektir. Uzun mu, kısa mı bu adam, ismi ne? Dükkanı hangi çarşıda? Bu soruların hepsi hedefsiz boş sorulardır. Ama bu hikayenin asıl amacı başarılı bir ticaretin unsurlarının, dükkanın kalabalık bir bölgede olmasının, temel maddelerin satılmasının, iyi çeşitler ile makul fiyatlarla piyasaya sunulmasının, borca girilmemesinin ve insanlarla iyi ilişkiler kurulması gerektiği olduğunu anlatmaktır. Başarı budur.
Allah’ın hikmetini bozmayın. Ashab-ı Kehf hakkında ayrıntı istemeyin.
﴾ آمَنُوا بِرَبِّهِمْ وَزِدْنَاهُمْ هُدًى (13) ﴿
“Biz de onların hidayetini arttırdık.”
[ Kehf Suresi: 13 ]
Ashab-ı Kehf sapkın toplumdan ayrıldılar. Siz evinizde, caminizde itikafa çekiliyor ve sıkıntılı yerleri terk ediyorsunuz. İşte bu kıssanın asıl amacıdır. Onlar kaç kişiydi demeyin. Yüce Rabbimiz bunun cevabını vermek istemedi ki. Çünkü onlar yedidir derdi ve bu kadar. Hayır bunu söylemedi. Buyurdu ki:
﴾ سَيَقُولُونَ ثَلَاثَةٌ رَابِعُهُمْ كَلْبُهُمْ وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْماً بِالْغَيْبِ وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْ قُلْ رَبِّي أَعْلَمُ بِعِدَّتِهِمْ مَا يَعْلَمُهُمْ إِلَّا قَلِيلٌ فَلَا تُمَارِ فِيهِمْ إِلَّا مِرَاءً ظَاهِراً وَلَا تَسْتَفْتِ فِيهِمْ مِنْهُمْ أَحَداً (22) ﴿
“(Sonra gelenler) bilmedikleri konuda karanlığa taş atar gibi tahminler yürüterek, “Onlar üç kişidir; dördüncüleri de köpekleridir” diyecekler; “Beş kişidir, altıncıları köpekleridir” diyecekler. “Onlar yedi kişidir, sekizincisi köpekleridir” diyecekler. De ki: “Onların sayısını rabbim daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır. Artık onlar hakkında gerçeği açıklama dışında tartışmaya girme ve kimseden de onlarla ilgili bilgi isteme!”
[ Kehf Suresi: 22 ]
Kardeşim Zülkarneyn kim? Bilmiyorum. Acaba İskender el-Mahzumi miydi? Bilmiyorum. Hangi ülkede ortaya çıktı? Maverünnehir’de mi? Vallahi bilmiyorum. Çünkü Allah Azze ve Celle beni ilgilendirmeyen ayrıntıları araştırmamı istemedi. Ancak benden bu hikayeden bir kralın adaleti ve ihsanı sebebiyle Allah katında yüce bir makamı olabileceği sonucunu çıkarmamı istedi. Asıl amaç budur.
Dolayısıyla hayatımızda bir duyu yoluyla inanç, bir çıkarım yani akıl yoluyla inanç ve bir de ihbari yani vahiy yoluyla inanç vardır. Eğer mesele vahiy yoluyla gerçekleşen bir inanç ise onu aklî inanca çevirmeye çalışmayın, bırakın o ihbarî olarak kalsın. Allah Teala’nın söyledikleriyle yetinin. Bu yüzden alimler diyor ki; Sadık yani doğru habere yapılan her bir ilave zanni bir ilavedir. Kardeşim, cennet ehli nasıl yaşayacak? Bilmiyoruz, Allah Teala’nın söylediğinden başkasını da bilemeyiz.
﴾ لَهُمْ فِيهَا مَا يَشَاءُونَ خَالِدِينَ كَانَ عَلَى رَبِّكَ وَعْداً مَسْئُولاً (16) ﴿
“Ebedî olarak kalacakları orada onlar için diledikleri her şey vardır. Bu, Rabbinin uhdesine aldığı, (yerine getirilmesi) istenen bir vaadidir.”
[ Furkan Suresi: 16 ]
Orada tuvalet ihtiyacı oluyor mu? Bunun anlamını bilmiyorum. Yemezler! Tamam Allah Teala yediklerini söyledi. Cennetin bizim dünya düzenimizden farklı bir düzeni var. Kendine özel bağımsız bir düzen…
Grafik saat dedikleri saat, akrep ve yelkovanlı saat, hocam bu elektronik saatin dişlileri yok mu? Bu ikinci bir sistem, burada dişliler yok. Tamam da dişsiz nasıl oluyor? Eksenleri yok, hayır, bu elektronik bir sistem. Kristal bir ekran var, bu başka bir konu.
Cennet bizim konumuzdan farklı bir konu. Bir konuyu diğeri ile karıştırma, konuları birbirine giydirme. Vahiy ile gelen konuları orada bırak, akılla ilgili olan konuları da orada bırak. Yine duyusal olanlar da duyusal kalsın. Kişi bir konudan diğerine geçtiğinde problemle karşılaşabilir. Bu ayet en kesin olanıdır mesela, sen Allah’ın söyledikleriyle yetin. Allah Teala’nın sükut ettiğinde ise sen de konuşma. Sadece sana aramanı emrettiklerini ara! Sana buyuruyor ki:
﴾ إِنَّ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافِ اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ لَآيَاتٍ لِأُولِي الْأَلْبَابِ (190) الَّذِينَ يَذْكُرُونَ اللَّهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلَى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ فِي خَلْقِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هَذَا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ (191) ﴿
[ سورة آل عمران: ـ 190 ـ191 ]
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün farklı oluşunda aklıselim sahipleri için elbette ibretler vardır. Onlar ayakta dururken, otururken, yatarken hep Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler (ve şöyle derler:) “Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, seni tenzih ve takdis ederiz. Bizi cehennem azabından koru!”
[ Al-i İmran Suresi: 190-191 ]
Sana yaratılan varlıkları düşün dedi, sen de onları düşün. Zatını düşünme yoksa delirirsin. Mesela sigara yaprağını fırına koyduğumuzda demiri eritir. Kardeşim bak, onu eritir. Aşırı sıcaktan buharlaşır. Sıcağı biter.
﴾ وَلَمَّا جَاءَ مُوسَى لِمِيقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُ قَالَ رَبِّ أَرِنِي أَنْظُرْ إِلَيْكَ قَالَ لَنْ تَرَانِي وَلَكِنِ انْظُرْ إِلَى الْجَبَلِ فَإِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرَانِي فَلَمَّا تَجَلَّى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكّاً وَخَرَّ مُوسَى صَعِقاً فَلَمَّا أَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ إِلَيْكَ وَأَنَا أَوَّلُ الْمُؤْمِنِينَ (143) ﴿
“Mûsâ, tayin ettiğimiz vakitte (Tûr’a) gelip de rabbi onunla konuştuğunda o, “Rabbim! Bana görün; sana bakayım” dedi. Rabbi, “Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak; eğer o yerinde durabilirse sen de beni görebilirsin” buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti; Mûsâ da bayılıp düştü. Kendine gelince dedi ki: “Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tövbe ettim; ben inananların ilkiyim.”
[ Araf Suresi: 143 ]
Allah’ın zatına yaklaşma! Üç gaybı talep etme, geçmiş, geleceği ve şimdiyi, ayrıntıları sorma. Allah’ın zikrettikleri yeterlidir. İşte iman budur. Ashab-ı Kiram (r.a) Allah’ın kendilerine yasakladığı şeylere yaklaşmadan yüksek mertebeye ulaşmayı başardılar. Din bizim ahdimizdir. Hayır, biz dini bir sözleşme yaptık. Din açıktır ve pratiktir. Din insanlar için hava gibidir. Biz söz verdik ve kanun koyucu havayı bize öğretti. Bu gayet basittir. Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol sözü! Ona vaaz et ama sözü fazla uzatma dedi:
﴾ فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْراً يَرَهُ (7) ﴿
“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür.”
Yüz sayfamız var, tefsirlerimiz, vaazlarımız, kasetlerimiz, kitaplar var. Bununla yetin dedi, Efendimiz “adam fakih oldu” buyurdu. Bir bedevi Kuran’ı Kerim’deki tek bir ayetle yetinir. Efendimiz “bu adam fakih” oldu der. Fakih kelimesini kullanır yani bir ayetle fakih oluyor. Biz Kuran’ın tamamını, tefsirleri, alimlerin görüşlerini, kasetleri ve vaazları okuyoruz. Bir iştigale ihtiyaç yok, istikamete ihtiyaç var, ihlasa ihtiyaç var, Allah’a yaklaşmaya muhtacız.
Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır.
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Salât ve selam güvenilir ve sözünün eri olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’e olsun. Allah'ım, bize ver, mahrum bırakma, bizi şereflendir, rezil etme, bize öncelik ver, başkalarını bizden üstün tutma, bizi razı et, sen de bizden razı ol. Allah'ın salatı ve bereketi, ümmi peygamber efendimiz Muhammed'in, onun âl ve ashabının üzerine olsun.